Mart 2018

Katılanlar:

Ömer Altuğ
Erhan Altunel
Cahit Düzel
Nabi Eren
Nesim Esinli
Rüştü İzmen
Ara İzmitli
Sefa Ocak
Vefa Ocak
Ahmet Özbek
Tomruk Özden
Murat Sağmanlı
Üstün Sanver
Ömer Tunçer

Toplantı Notları

Değerli Biraderlerim,

Dünden bugün sabahlara kadar süren doğum günü partilerinden, etkinliklerinden, ve cıvıl cıvıl hediyelerinden sonra sizlere yazmaya fırsat bulabildim. Bugün artık 53 yaşımdan gün almış bulunuyorum; olgunlaşmak güzel birşey, darısı başınıza.

Dün, 20 Mart 2018 Salı öğleyin Filiz'de 14 kişi buluştuk. Gerçi hepsi benden çok gençtiler ama ben pek yabancılık çekmedim. Tabii aramızda sürpriz katılımcılar da yok değildi : Cahit Düzel, Sefa Ocak, Ömer Altuğ'u tekrar görmek güzeldi.

Telefonla aramıza sızanlar da vardı: Kara Memet Türkel, Bülent Paksoy, hasta yatağından Sertan Özan.

Tyson Vefa Ocak ciddi ciddi Küba programı hazırlamış, yazmış, bastırmış herkese birer tane dağıttı; ekte yayımlıyorum. Tyson ciddi idi, ne de olsa diplomasi terbiyesi var çocuğun. Ama dinleyiciler puşt, gayriciddi; Tyson ne yapsın. Bunu bildiği için abisini de yanında getirmiş kendisine sahip çıksın diye. Tyson önemli yerleri gezelim diyor, millet "Bizim için önemsiz yerler daha önemli, önemli yerler kalsın!" diyor. Neyse konuyu demlenmeye bıraktık, şimdilik. Olay Miami programı diye çıktı, usul usul Küba programı ayaklarında Tyson'a yıkılmak üzere. Ayrıca anladığım kadarıyla herkes hanımlarla gitmek istiyor. Hatta sap gitmek için o kadar uzağa gitmeye gerek yok diyenler bile vardı; Ukrayna diyenler olduğu gibi, daha yakın destinasyonlar da önerildi. Hanımsız gidelim diyen Sertan'a pek kulak asmayın. Hanımla gidip, hanımı Miami'de torunların yanına bırakıp, aramıza günübirlik uğrayacak.

Nesim Esinli bu sıralarda bir Adalar buluşması önerdi ve davetini de yaptı, ama gün belirlenemedi.

Rüştü İzmen yanımdan karşısında oturan Üstün'ün olgun, dolgun ve kemale ermiş merakına vurgu yaparken birden nasıl olduysa benim muhabbet hayatıma dönüverince, bir fıkrayla karşılık vermek zorunda kaldım. Şöyle:

80'li yaşlardaki adam oturduğu yerden, zar zor doğrulup, ceketini, paltosunu, şapkasını giyip, bastonunu almış, tam kapıya yönelmişken karısı:
"Nereye gidiyorsun?" diye sormuş.
Adam "Doktora!"
Kadın "Hasta değilsin, ne yapacaksın doktorda?"
Adam "Viagra yazdıracağım !",
Kadın "Dur ben de geliyorum doktora."
Adam "Sen ne yapacaksın doktorda, hastalığın yok, sapasağlamsın?"
Kadın "Pas tutmuş aletini kullanmaya kalktığına göre, ben de Tetanoz aşısı olacağım !"

Bu sırada Erhan Altunel karşısında oturan Ömer Tunçer'e " Çok güzel veriyorsun" deyince herkes kulak kesildi, gözler Ömer'e döndü. Filiz, tarihinin en uzun ve derin sessizliğini yaşadı. Erhan önce anlamadı, ama sonra sorulan sorular üzerine sözlerini tekrarladı. "Ben çok güzel poz veriyorsun. Demiştim. Ama siz i...... istediğinizi duyuyorsunuz." Bunun üzerine Nesim fıkrayı patlattı:

Temel ile Tursun ABD'ye gitmişler, altı ay sonra Tursun tek başına dönmüş Tirebizon'a. Temel'in ailesi sormuşlar, Temel nerde diye: Tursun: "Temel dönmüyor, ama size bir iyi, bir kötü haberim var. Önce iyi haberi vereyim. Temel ibne oldu."  "Uyyy başımıza gelenler. Bunun neresi iyi haber. Bundan kötüsü ne olabilir?" diye soranlara, Tursun "Ama bir iyi veriyor ki sorma gitsin" demiş.

Bu sırada Ahmet Özbek 'Lakerda' lafının nereden geldiğini anlattı. Efendim sözün aslı 'La Kerida' imiş, olay İspanya'da, Sefarad Musevilerinden, Besmoaras'ın başından geçmiş miş, anlamı "Allahın dediği olur" imiş. Nesim ise başka bir hikaye anlatıp, anlamının "Sevgilime" demek olduğunu söyledi. Neyse bilenler yazar da biz de Lakerda mı yoksa "La Kerida" mı yediğimizi öğreniriz.

Dün aslında Ömer Tunçer'in (nam-ı diğer 1. Ömer'in) ve Zeki Müren'in günüydü. Maşallah on senedir konuşmadığı kadar konuşup, yemeğini bile yiyemeden sofradan aç kalktı.

Ömer anlatıyor: "Bardakçı koyunda plajda oturuyoruz, arkamızda da Zeki Müren ve avanesi oturuyorlar. Bu sırada denizden bir adam çıktı, yanımızdan geçti, tam Zeki Müren'in yanından geçerken, Zeki "Siz Bursalı mısınız?" diye adama sarktı. Adam " Evet nerden anladınız?" deyince, Zeki " Seke, seke gelişinden, istemeden verişinden!" dedi." İstemeden ne verdiğini Ömer açıklar herhalde.

Bir Zeki Müren de Rüştü'den: "Bir gece sazlı-sözlü lokantadayız. Bir deniz subayı ve yanında da fingirdek bir kadın yan masada; derken Zeki Müren ve ekibi gelip yakınımıza oturdular. Bu arada saz başladı ve subayın hanım arkadaşı kafayı bulmuş çıktı amatörce şarkılar söylüyor. Bu arada subay kadını sahneden almaya, yerine oturtturmaya, hatta alıp götürmeye çalışıyor ama nafile. Bu duruma üzülen Zeki birden herkesin duyacağı bir sesle "Boşuna uğraşma, bu gece bu hanım sana vermez!" der demez lokanta dalgalandı."

Zeki Müren'le ilk karşılaşmam aklıma geldi. 1968 yılı ilkbaharında ODTÜ Mimari anfisinde bir akşam bir etkinlik var. Beton Mustafa, burs aldığı Zeki Müren'i de davet edip getirmiş. Antraktta holdeyiz. Zeki koyu renk şık bir takım elbise, kravat, yüzünde fark edilemeyecek miktarda düzgün, ruj yok, rimel yok, saçlarda abartı yok, çok ciddi, ağırbaşlı davranışlı bir güzel adam olarak aramızda ayakta duruyor. Aykut, Karamemet Türkel ve ben hemen Zeki'nin arkasındayız. Tabii o sıralarda Piç Ahmet Tarhan Sevinç'in, Ergin Ülkü'nün, Sertan da Mualla'nın içine düşmekle meşgul olduklarından nerede oldukları hakkında bir fikrim yok. Derken Karamemet birden hareket ve sözleriyle Zeki taklidi yapmaya başladı. Zeki bunu farketti, döndü ve o da seyretmeye başladı. Sonunda Karamemedin omzuna dokundu ve birşeyler söyledi. İşte ben hayatımda ilk ve son defa Karamemedin yüzünün kızardığına, mahcup olup utandığına şahit oldum. Zeki'nin söylediklerini en doğrusu Karamemedin yazması, eğer isterse tabi. Ama rivayet odur ki Zeki Karamemed'e, başı ağrıdığı bazı geceler için dublörlük teklif etmiş.

Tabi söz Zeki'den açılınca Rüştü Zeki'nin ACG konserini anlattı. Belki kendi yazar. Çok hoş bir anı.

Biri de Zeki'nin bir hanıma "Senin Kukun en az 7.5 santim vardır!" deyişini anlattı. Anlatan, Gruba yazsa iyi olur.

Bu sohbete masa düzeninin katkısını ayrıca belirtmek gerekir. At nalı şeklinde çift sıra masa düzeni artık standard olmalı Filiz'de. Herkes birbirini görüyor ve işitiyor.

İşitme diyince anımsadım. Özbek kulağına bir işitme aleti takmış ve pisuvarda Niagara gibi işediğini duyuyormuş. Maahaza ya bir de gözlerine pertavsız takarsa neyleriz, La kerida.

Filiz'in önünden seke, seke geçen piliçlere "Patik, Patik, / Sempatik" diye şiir yazan şairlerimiz türedi. At nalı masa sen nelere kaadirsin.

Bugün telefonlarım susmadı. Devamlı Taysın'ı soruyorlar. Bizim Tyson, nam-ı diğer Taysın; meşhur şair Tosun Paşa'nın kardeşi.

La Kerida,
SSS,
Nabi Eren

Hamiş: Arkadaşlar 94 yaşındaki kayınvalidem 6 aydır bizde yatalak vaziyettedir. Bu nedenle bazı Filiz ve diğer buluşmaları kaçırdım. Mazeretim budur. Durum elverdikçe aranızda bulunmak beni ne kadar mutlu ediyor, bu yazıdan anlıyorsunuzdur sanırım.

Fotoğraflar

Masanın bir kanadı
Diğer kanadı

Masanın başı

Kemal herkese ne balık istediğini soruyor. Murat 8. kadehi dikmekte

Murat'ın balık olarak balina istemesine Kemal'in tepkisi; Rüştü Murat'ı tanımama halinde

Rüştü'yle Nabi balinanın büyüklüğünü tartışıyorlar
Üstün'ün de balinanın büyüklüğü hakkında fikri var
Balinanın büyüklüğü masa başında da tartışma konusu
Sefa: "Bence olsa olsa bu kadar olur."
Üstün: "Nah, o kadar olur."
"Şu geçene bak."    "İyiymiş, valla!"


Filiz toplantıları