Aykut Gürlek'in Ölümü Üzerine

Çocuks,

Birkaç gün önce Reha’nın adeta çocuksu bir iyimserlik yansıtan mesajını okumuş ve içimden “Keşke arzusu yerine gelse!” demiştim. Öte yandan da bunun imkansızlığını hissediyor, psikolojik olarak kendimi kötü habere hazırlıyordum. Nitekim kötü haber gelmekte gecikmedi. Nabi’nin tabiriyle “sınıfımızın çimentosu” aramızdan ayrıldı. Eminim önümüzdeki günlerde Aykut’la ilgili çok şey yazılıp söylenecek. Aynen Faruk Sayıt gibi benim de Aykut’la ilgili en canlı hatıralarım ortaokul yıllarına ait. Aykut, Hasan Garan ile birlikte, o dönemin en iyi ilkokullarından biri olan Yeni Nesil’den mezun olmuştu. Babası merhum Cemil Bey’in oğluyla ne kadar iftihar etiğini, iyi bir eğitim görmesini ne kadar istediğini çok net hatırlıyorum. Aykut has bir Kayserili-daha doğrusu Develili-olmasına rağmen o dönemde benden daha İstanbulluydu. Benim çocukluğum Ankara’da geçtiği için ben kendimi onun yanında biraz “taşralı” hissederdim. Yatılı olduğumuz için bazen Cuma günleri beraber çıkardık. Ben hafta sonları Saraçhane’de oturan teyzeme giderdim. Galiba Aykutlar da o zaman Aksaray taraflarında bir yerde oturuyorlardı. İkimiz de biraz boğazımıza düşkün olduğumuzdan yolda Karaköy Baylan’a uğrayıp “frape” yemeyi veya Çarşıkapı’daki Ali Sinan’da (?) şıra içmeyi ihmal etmezdik.

Bu Cuma günleri içinde hafızamda en fazla yer etmiş olanı 1960 yılına ait. 28 ve 29 Nisan olayları o dönemin oldukça sakin gündeminde tam bir sansasyon yaratmıştı. Tıp Fakültesi’nde okuyan sürveyanımız Altuğ Onor’dan ne olup bittiğini öğrenmeye çalışmıştık. Ortalıkta yalan yanlış bin türlü rivayet dolaşıyordu. Ne olup bittiğini gidip kendimiz görmeye karar verdik. Aykut ile diğer bir ortak noktamız birer CHP sempatizanı olmamızdı. O dönemde adeta Demokrat Parti’nin bir kalesi olan Robert Kolej’de ikimiz küçük bir azınlığa mensuptuk. Cuma günü soluğu Beyazıt Meydanı’nda aldık. Öğrenciler üniversitenin bahçesine toplanmış ve meydan askeri araçlarla sarılmıştı. Arada bir öğrenciler ordu lehine slogan atıyor, askerler de oldukça nazik ifadelerle onları susmaya davet ediyorlardı. Olayları seyreden kalabalık içinde yaşı bizim kadar küçük olan hemen hiç kimse yoktu. Bu olayların sonradan ne gibi sonuçlar doğuracağını o zaman kestirmemiz mümkün değildi. Bir süre durup olan biteni seyrettik. Sonra da biraz ümitli biraz da endişeli bir ruh hali içinde evlerimize gittik.

Gençler bizi 68 kuşağı olarak niteliyor. Haksız da değiller. Ama bana sorarsanız ben öncelikli olarak Pekos Bill kuşağına mensup olduğumu düşünüyorum. Bugün Aykut gökyüzü süvarilerine katıldı. Zor anlarımızda diğer süvarilerle birlikte bizim ziyaretimize gelecek. Sonunda hepimiz aynı süvari alayında buluşacağız. Bir gün görüşmek üzere, Sevgili Aykut.

Reşad Kayalı